Mevzuatımızda iş sağlığı güvenliğinin tanımı şu şekilde yapılmıştır. Çalışanların, işin yürütülmesiyle ilgili olarak çeşitli nedenlerle kaynaklanan sağlığa zararlı durumlardan korunması, bedensel, ruhsal ve sosyal yönden iyilik hallerinin en üstün düzeyde tutulması için yapılan sistemli ve bilimsel çalışmalardır.
Dolayısıyla İş sağlığı ve güvenliği konusunda devlet, çalışan ve işveren kesiminin birbirinden farklı ancak birbirini tamamlayan görevleri vardır.
Devlet, işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması, mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi amacıyla çıkardığı 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemeye çalışmıştır.
İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğinin sağlanması konusunda asıl yükümlü konumundadır. Bu nedenle mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için gereken çalışmaları yapmak zorundadır. Bu bağlamda çalışanlar da alınan önlemlere uymak, aldıkları talimat ve eğitimler doğrultusunda çalışmakla yükümlüdür.
Anlaşıldığı üzere önlem almak, tedbirlere uyulmasını ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlamak işverenin sorumluluğunda olup bu sorumluluğunu varsa çalışanların arasından; bulunmaması hâlinde, ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alarak görevlendirdiği iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimleri yardımıyla gerçekleştirebilmektedir. İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmamaktadır.
İş sağlığı ve güvenliği sosyal yönden bir temel hak; ekonomik yönden sosyal bir gerekliliktir. Temel ilke, çalışan insanın en dikkatsiz ve güvensiz davranışına karşın iş kazasının oluşmasını önleyecek önlemlerin alınmasıdır.
Ancak geçtiğimiz yılların iş kazaları verilerine baktığımızda ölümlü iş kazaları oranında ne yazık ki bir azalmanın gerçekleşmediğini görmekteyiz. Sadece geçtiğimiz 2019 yılı Nisan ayı verilerine baktığımızda çeşitli iş kollarından 150’ye yakın erkek, kadın, genç ve hatta çocuk çalışanlarımızın çeşitli nedenlerle meydana gelen iş kazalarında hayatını kaybettiğini, daha fazla sayıda çalışanımızın yaralandığını veya sakat kaldığını üzülerek görmekteyiz.
İşverenin işçiyi gözetme borcunu yerine getirmemesi nedeniyle ortaya çıkan iş kazası veya meslek hastalığında sorumluluk işverenin olacaktır. Mevcut uygulamada ne yazık ki işverenin bir çalışanı pozisyonunda olan iş güvenliği uzmanı gerekli uyarıları yapmış olmasına rağmen, yerine getirmek zorunda olduğu önlemler işverene maliyet getirdiği için uyarılar ya dikkate alınmamakta ya da göstermelik olarak en düşük maliyetle ve en işe yaramaz şekliyle yapmış olmak için yapılmaktadır. İşleri konusunda yıllarını vermiş çalışanlar iş güvenliklerinin nasıl korunacağını çoğu zaman daha iyi bilmesine rağmen işveren ve iş güvenliği uzmanlarının uyarılarını dikkate almadan çalışmaktadır. Başka bir deyişle çalışanlar kendilerini “Ustam baretini tak, bunlar sizin güvenliğiniz için, çoluğuna çoğuna yazık.” gibi sözlerle korumaya çalışan işveren ve iş güvenliği uzmanları kadar kendilerini düşünmemektedir.
Aslında yasanın ilk kez uygulanmaya başladığı zamanlarda, başında baret, üzerinde turuncu veya sarı bir yelekle şantiye alanında dolaşarak fotoğraf çeken, notlar alan, işçilere bir şeyler anlatmaya çalışan bu garip insanları gören işveren ve işçilerimizin olaya olumlu yaklaşımı, bu konuda özveriyle bir çalışan bizleri oldukça umutlandırmıştı. Gelgelelim zamanla çoğu işveren, işyerinde sağlık ve güvenlikle ilgili çalışmaları yapmamaya ve ya maliyetini çalışanlara yüklemeye; temin etmek ve kullanılmasını sağlamakla zorunlu olduğu kişisel koruyucu donanımları sağlamamaya, eğitimle ilgili çalışmaları önemsememeye; son olarak da iş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimlerini işyerlerinde görmezden gelmeye ve hatta istememeye başlamıştır.
İş güvenliği uzmanları da, işini kaybetmemek için bir süre sonra uyarılarında ısrarcı olmayı bırakmak zorunda kalmıştır. Zaten işveren de tespit öneri defterine yazılanları beğenmediği zaman imzalamadığı için uzmanlara fazla bir seçenek bırakmamaktadır. İş kazası olduğu zaman ise iş işten geçmekte, sorumlu aranmakta, en önemlisi de canlara mal olmaktadır.
İş kazalarının önlenmesi için işçi, işveren ve devlet üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir. İşveren gerekli iş güvenliği tedbirlerini almaktan kaçınmamalı; işçiler iş güvenliği talimatlarına uygun davranmalı; iş güvenliği denetimleri işverene bağlı olmaktan çıkarılıp, bağımsız ve özerk denetim kuruluşları tarafından yapılması sağlanarak iş güvenliği uzmanlarının üstündeki işveren baskısı kaldırılmalıdır.
İş kazaları ne bir fıtrat, ne bir kader, ne bir alın yazısıdır.
Toplumsal yaşamın her alanında, insan yaşamının güvenliğini sağlayacak olan önlemler alınarak iş güvenliği kültürü oluşturulmalı, toplumun iş güvenliğine yaklaşımı değiştirilmelidir.